11 Mayıs 2007 Cuma

MALİYE POLİTİKASI DERS NOTLARI-1

MALİYE MERKANTİLİZİM Genel ekonomiyi hedef tutan düşüncelerle gelişen devletin ekonomiye müdahalesi 17 yy dan merkantilizmlerden başlar. Merkantilizm de temel düşünce toplumun zenginliğidir onlara göre toplumların zenginliği sahip oldukları altın ve gümüş ile ölçülür. Toplumların zenginleşmesinde dış ticaretin önemli olduğu üzerinde durmuşlardır. Dış Ticareti geliştirmek için milli ekonomiler geliştirmek devlet gerekirse müdahale etmeli ve faydalı gördüğü önlemleri almalıdır. Ama sonunda bir toplum dışarıya aldığından fazlasını satmalı bu sayede zengin olmalıdır görüşünü savunurlar FİZYOKRASİ Fizyokratlar bütün maliyeyi kapsayan genel bir sistem getirmişlerdir. Bu sistem altında mali olayları teorik incelemelerle sonuçlandırarak maliye ilminin doğuşunu da sağlamıştır. 18 yy da Fransa da gelişmiş olan bu akım bir yandan liberal düşünce ve uygulamalara öncülük etmesi diğer yandan A.Simiti büyük ölçüde etkilemiş olması nihayet ekonomik olayları ilk defa sistem içinde açıklaması nedeniyle önemlidir. Liberalizmin öncüleridir. Devlet müdahalesine karşıdırlar, toplum hayatını yöneten bir doğal düzenin varlığına inanırlar, bu düzen için devletin müdahalesinin asgari olması bunun içinde devlet harcamalarını kısılmasını ön görür. Borçlanmaya başvurulmasına uygun görmezler. Aşırı devlet harcamalarını çeşitli ve çok vergi getireceğini ve düzeni bozacağını savunurlar. Fizyokratların vergi dalında görüşünü “ tek ve dolaysız vergi” dir bu tek vergide tarım sektöründen alınmalı diğer sektörlerin vergilendirmesini gereksiz ve masraflı bulmuşlardır. KLASİK LİBERAL GÖRÜŞ Bu görüşün temelini A.Simit’in “Laissez-faire” benimsediği “Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” ifadesini oluşturur. Bunlara göre devlet sadece yasa ve hukuk düzenin devam ettirerek, özel mülkiyet haklarını korumalı ve sözleşmelerin uygulanabilmesi için gerekli ortamı hazırlamalıdır. Böylece devletin ekonomiye müdahalesi minimum düzeyde tutulurken bütün ekonomik etkinlikler piyasa ekonomisi tarafından yerine getirilmelidir. Kısa dönemde maliyetinin karşılanamayıp kişiler tarafından karlı görünemeyecek olan bayındırlık projelerinin devlet tarafından yapılması böylece devletin ekonomideki rolünün savunma adalet ve yürütme fonksiyonların yerine getirmek seviyede sınırlanmasını kabul eder. A.Simit özel teşebbüsün cazip görmediği işlerin devletçe yapılmasını uygun görmüş ve insan ihtiyaçlarını 2 ye ayırmıştır. 1. Devlet tarafından karşılanan milli savunma adalet, diplomatik hizmetler gibi toplumun birici derecedeki ihtiyaçları 2. Özel ekonomi tarafından karşılanmadığı yada yeteri kadar karşılanmadığı zamanlar devletin karşılaması gereken milli eğitim sağlık, bayındırlık hizmetleri gibi toplumun 2 nci derecedeki ihtiyaçları Bunlar kamu harcamaların sınırlı olmasını isterler harcama az olursa vergilerde ona göre ayarlanacaktır. Böyle olursa bir gizli elin kendiliğinden hem özel hem de kamusal çıkarların mümkün olan en iyi bicimde düzenlenmesini sağladığı doğal düzeni müdahale gereği olmayacaktır.Tarafsız maliye klasiklerin özenle savundukları bir görüştür. Denk bütçe mümkün olduğu kadar sınırlandırılmış bir borçlanma, objektif değişmez esaslara dağıtılmış küçük oranlı vergileme klasiklerin temek önerirlidir. KEYNESYEN GÖRÜŞ 1929 ekonomik buranları üzerindeki gözlemlerinden yeni bir kuram geliştiren Keynes çağdaş ekonomik düşüncenin temelini atmış ekonomik alandaki tarafsızlık politikasını eleştirmiş ve devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini savunmuştur. Liberallerin para politikası Keynes le beraber maliye politikasına dönüşmüş ve kamu kesiminin diğer ekonomi içindeki pay artırılmıştır. Ekonomide önemli bir yapısal aksaklığın mevcut olduğunu ve piyasanın kendi gücü ile bu aksaklığı aşamayacağını ortaya koyan Keynes, özellikle devamlı ve yaygın işsizliğin ekonomi için tehlike olduğunu tam istihdamı sağlayacak önemlerin almasını ileri sürmüştür. Keynes’le beraber müdahaleci bir iktisat politikası ile mali araçlar ekonomi için de “ Müdahale aracı” olarak kullanılmaya başlanmıştır. MALİYE İLMİNDE KLASİK VE MODERN YAKLAŞIMLAR Maliye ilminde klasik yaklaşımda da modern yaklaşımda da aynı yöntemlerden faydalanılmakta fakat amaçlar farklı olmaktadır mesela her isinde de vergi toplama yöntemleri aynıdır fakat amaç faklıdır klasik yaklaşıma göre vergi devletin zorunlu bir harcamasını karşılamak amacıyla savunmakta iken modern yaklaşımda ise vergi ekonomiye müdahale amacıylada savunabilmektedir 1- MALİYE İLMİNDE KLASİK YAKLAŞIM Modern yaklaşıma göre klasik yaklaşım farklı anlayışlara göre değişmemektedir. Klasik yaklaşımda bugün üzerinde tartışılan 2 husus vardır bunlar Kamu harcamalarını sınırlı tutulmasını ve Kamu gelirlerin in ekonomik tarafsızlığı konularıdır. Klasikler devlet fonksiyonlarını yani iç ve dış güvenlik ile diplomatik fonksiyonlarını bir veri olarak ele almış ve şu hususları ortaya koymuştur. “ madem bu hizmet vardır o halde bu hizmetler için nereden ve nasıl para bulunacaktır.” Pek tabi toplum üyeleri bu gideri yüklenecektir. Mali ilmi bu durumda; kamu harcamalarını karşılamak için gerekli kaynakları oluşturarak bunları kullanma ve yükünü bireylere dağıtma birimi olarak tanımlanmadır. Tanımdan şu unsurları çıkarabiliriz I - Maliye ilmi kamu harcamalarını karşılama bilimidir; Gaston Jeze “ Kamu harcamaları vardır o halde onları finansa etmek gerekir der. Klasiklere göre kamu harcamalarının finans kaynağı vergidir. Vergilerin yetersiz kalması durumunda kamu harcamalarını sağlamak için devlet borçlanır devletin borçlanmasını klasikler hoş görmezler II - Maliye ilmi kamu yüklerinin dağıtılması bilimdir; Devletin sunmuş olduğu hizmetlerden toplum içindeki birtakım hepsi faydalanmakta ama kimi ne ölçüde faydalandığı bilinmemektedir. Klasiklere göre tüm hizmetin finans kaynağı vergilerdir. Klasikler istemese de devletin kaynak bulmak için borçlanmasına boyun eğmişlerdir. Klasiklerin devlet borcu ile ilgili en önemli görüşleri ;” Devlet borcu kamusal yüklerin nesiller itibariyle kaydırılmasıdır” biçiminde özetleyeceğini görüşleridir. Klasiklere göre devletin sadece güvenlik ile ilgili hizmetleri olabileceğini bunun dışından ekonomik hizmetler yapmaması gerektiğini savundukları için kamu harcamaları da sadece tüketim harcamaları niteliğindeki cari harcamalar olarak deyimlendirilebilen harcamalardır, Bunlar devletin yatırım harcaması niteliğindeki harcamalar yapmasını kabul etmemektedir. III - Maliye ilmi kamu yüklerinin eşit dağıtılması bilimidir; Klasikler kamu yüklerinin eşit dağıtılmasında; yükün eşit olarak paylaşılmasını, herkesin kamu hizmetlerinden yararlandığı ölçüde mi yükü paylaşması, yoksa kişilerin gelirleri ölçüsün demi kamu hizmetlerinin yüküne katlanması gerektiği konusunda tartışmışlar ve her bir görüşün savunucuları olmuştur. 2- MALİYE İLMİNDE MODERN YAKLAŞIM Devletin yeni baştan fonksiyonların gözden geçirilmesi ve buna göre harcama ve finans politikalarının tayini maliye ilminde teknik ve seviyeli klasik yaklaşımın yerini fonksiyonel bir yaklaşıma kamu ekonomisi başlığı altında bırakmıştır. Özetle Jandarma (koruyucu) devletten müdahaleci devler, sosyal devlet, refah devleri deyimleri ile ortaya konan fonksiyonel devlete geçilmesi ile maliye ilminde de buna paralel gerekli değişmelere bilinmesi kaçınılmaz olmuştur. A - Klasik maliye ilmindeki gelişmeler Klasiklerin bir veri olarak kabul ettikleri kamu harcamaları devlet fonksiyonlarındaki gelişmeler doğrultusunda yeniden ele alınıp üzerinde özellikle başlangıçta artış nedenleri sonrada bu harcamaların bünyesel dağılımları olmak üzere durulmaya başlanmıştır. Kamu gelirlerinin de salt kamu harcamalarının finansmanı acısından değerlendirmelerinin yanı sıra soysa ekonomik etkileri üzerimde durulmuştur. Kamu gelirlerinden vergiler sadece mali amaçla değil sosyoekonomik amaçla da alınmaya başlanmış ve bu eylem maliye ilminde yeni akımların başlamasına neden olmuştur. Örneğin ülkede üretilemeyen dolayısıyla da teşviki veya korunması söz konusu olmayan bir malın ithalinden sırf kamu harcamaların finansmanı amacıyla gümrük vergisi alınması, aynı şekilde devlet borçlanması devletin finansmanı ihtiyacından değil ekonomik politikasını aracı olma doğrultusunda gelişmiştir. Örneğin devlet piyasada para hacmini daraltmak isterse borçlanır, artırmak isterse borç ödemesinde bulunulur. Klasik maliye ilmi kamu harcamalarının karşılanması amacını incelerken modern ilmi aracı yani devletin ekonomik sosyal ve politik amaçları doğrultusundaki politikalarda nasıl bir araç olunabileceğini araştırmaktadır. Duverger’in anlatımıyla maliye ilmi finans amacından ayrılıp sosyo-ekonomik bir müdahale aracı olarak gelişmiştir.Ona göre mali mekanizma bir emme basma tulumbaya benzemektedir.toplumun belirli bir sosyal kesiminden emdiği gelirleri diğer bir sosyal kesime dağıtmaktadır. Sonuç olarak klasiklerin maliye ilmine salt mali açıdan yaklaşımına modern maliyeciler , iktisat politikasını yönlendirici tamamlayıcı bir yaklaşım getirmek suretiyle geliştirilmiş ve genişletilmiştir. B- Klasik mali tekniklerdeki gelişmeler ; mali teknikteki gelişmeler ve değişmeler özellikle bütçe ile ilgili alanlardaki gelişmelerdir. Artan oranlılık en az geçim indirimi , vergi iadesi ayırma gibi teknikler sadece kamu yükünün adil dağıtımında bir arac olarak değil aynı zamanda ekonomi politikasında yönlendirme de bi teknik olarak gelişmiştir. Klasik yaklaşım ile modern yaklaşım arasında bezerlikler ve farklar; Ekonomi politikası yönünden klasik yaklaşım ile modern yaklaşım arasında fark olmamakla beraber amaca ulaşmada kullanılan araçlar farklıdır. Her ikisinde de amaç ekonomik büyüme fiyat istikrarı vs dir. Klasik yaklaşım piyasada toplam arz ve talep dengesini veri olarak kabul eder, mali denge bozulursa bu den geninde bozulacağı endişesi ile mali dengeyi esas alır yani bütçe dengesi klasik yaklaşımda esastır modern yaklaşımda ise toplam arz talep dengesi yani ekonomik dengenin belirli bir büyüme hızı ile birlikte var olabilmesi için mali araçların kullanılması gerektiği savunulur. Esas olan mali denge değil ekonomik dengedir. Mali denge ekonomik dengenin bir amacıdır. KAMU MALİYESİNİN GÖREVLERİ 16-18 YY lar arasında genellikle üretimini ticaretin devlet tarafından kontrol edildiği, dolaysıyla devletin üstlendiği görevlerin oldukça fazla olduğu bir dönem sonucunda 18 ve 19 yy başlarında klasik iktisadi düşüncenin liberalist politikaları gereği devletin ekonomideki görevleri en aza indiği görüşmüştür. 1929 dünya buhranı ile devletin ekonomideki görevleri artmış 2 nci dünya savasından sonra ise devletlerin ekonomik ve sosyal görevleri arasında önemli artışları olmuştur. PİYASA BAŞARISIZLIĞI Mal ve hizmet üretim miktarları ve bunların fiyatları tüketicilerin serbest (gönüllü) olarak belirledikleri tercihleri ve gelir düzeyleri ile gönüllü değişim maddeleri açıklanmaktadır. Piyasa başarısızlığı ise; piyasaların etkin çalışmasını sağlayan koşulların ya hiç ortaya çıkmamasını sağlayan yada bir biçimde ters yönde çalışmasını ifade etmektedir. Serbest piyasaların aslında başarması gereken kendi başına bırakıldığında etkin çalışması iken uygulamada durum bu değildir. Bazı malların çok fazla, bazılarının ise yetersiz üretilmesi yada hiç üretilmemesi söz konusu olabilir. Piyasa başarısızlıkları ve iken, devlete yüklenen bir görev piyasaların kaynak tahsisi fonksiyonuna karışma ve piyasa başarısızlıklarını düzeltme veya piyasa başarısızlığının etkilerini azaltacak önlemler almasıdır. Bu devletin “kaynak tahsisi” görevi olarak bilinmektedir. Piyasalar toplum refahının dağılımında adaleti sağlayamadıkları ölçüde, devlet piyasa mekanizmasına karışarak gelir dağılımını adil olarak kabul edilen bir noktaya getirmeye çalışır. Bu ise devletin “gelir dağılımı” görevini ifade eder. Günümüz modern devletlerine bundan başka 2 görev daha yüklenmiştir. Birincisi “ekonomik istikrar” görevidir. Enflasyon, işsizlik, ödemeler dengesi be yetersiz büyüme gibi piyasaların başa demedikleri durumlarda devlet; para ve maliye politikalarını kullanarak toplum refahını arttırmaya amaçlar mesela enflasyon ve işsizliği azaltarak; İkincisi “düzenleyici görev” dir. Kaynak tahsisin bir devamı olup; devlet yasa koyup bunları uygulamaktadır. Düzenleyici görev ticaretin ve insan ilişkilerinin, bunların dışında çok daha geniş alanda yasa koyma ve adalet sistemini yönetmektedir. KAYNAK TAHSİSİ GÖREVİ : Rekabetçi piyasaların altında yatan aslında mal varlığı haklarıdır. Mal varlığı hakları bir bireye herhangi bir mal veya mülke sahip olma ve bunların kullanımından diğer bireyleri mahrum etme hakkı vermektedir. Bireyler mal ve hizmet alıp sattığında; aslında mal varlığı haklarını değiştirmektedir. ORTAK MAL KAYNAKLARI : Bazı mallarda hiçbir bireye veya gruba verilmeyebilir. (hava, deniz gibi) Bunların faydasından tüm bireyler kısıtlanmaksızın sınırsız yararlanmaktadır. Serbest olduğu için; bireyler ortak malı aşırı kullanmaktadır. Bunun sonucu ortak mal kaynağın zarar görmesidir. Devletin buradaki görevi ortak malın kullanımının bireyler arasında ve zaman açısından tahsisi sağlamaktır. Devlet bu görevini yerine getirirken zorlatıcı olmak zorundadır. Mesela; birkaç köy düşünelim ve bir mera var, ortak kullandıkları merayı (hiç birinin mülkiyetinde değil) hepsi aşırı kullanacaklardır. Meranın yenilenmesine izin vermeyeceklerdir. Çünkü bir dönem boş bırakma kararı alsalar da diğerine güvenleri olmayacaktır. Bu güven konusu kamu maliyesinde “mahkum açmazı, mahkum ilkeleri” olarak bilinir. Aynı nedenle tutuklanmış iki kişi düşünelim; aynı odalarda sorgulanmaktalar her ikisine şu alternatifle sunulsa; 1) ikisi de polis ile işbirliği yapmasa serbest kalacaklar 2) Biri işbirliği yapar; diğeri yapmasa, işbirliği yapan 6 ay, yapmayan 6 yıl hapis cezası olacak 3) Her ikisi de işbirliği yaparsa 1 yıl ceza alacaklar. Her iki mahkum içinde ortak yarar serbest kalmasıdır. Ancak birbirlerine güvenleri olmadığı için işbirliği yapma kararı alacaklardır. Ortak malların kullanıma örnek; televizyon kanal tahsislerinin devlet tarafından verilmesi, avlanma alanlarında hayvanların çeşitlerinin av zamanının tespiti, ….. gibi KURUMSAL MALLAR : Piyasa başarısızlığının bir başka kaynağı kamusal malların varlığıdır. Paul Samelson kamu mallarını; “bir bireyin kamusal malı tüketmesi, diğer bireylerin aynı malı tüketmesinde bir azalmaya neden olmamaktadır. “ diye tanımlar. Örneğin; ulusal güvenlik, sokak aydınlatması, şifresiz televizyon yayınları gibi Bu malların özelliğinden dolayı, piyasa mekanizması etkin tahsisi sağlayamamaktadır. Bu aksamaya neden olan iki özellikleri vardır. 1) “Ortak tüketim” veya “tüketimde rekabetin olmaması” yani bir bireyin kamu malını tüketmesi başka bireyin bu maldan faydalanmasını engellememektedir. 2) “Kullanımında dışlanamama” yani bu malların kullanımında bazı bireylerin mahrum bırakmak (dışlamak) imkansızdır, veya çok maliyetlidir. Kamu malları bireyler eşit düzeyde tüketmez mesela, Konya’daki biri ile Şırnak’taki biri ulusal güvenlikten eşit faydalanmaz. Şırnak’taki fazla kullanır. Kamusal malların fiyatlandırılması ve bunların alınması (vergi gibi zorla) sorundur. Gönüllü fiyatlar oluşmayacağı için zorlama unsuru taşıyacaktır. Gönüllü fiyat mekanizmasında ortaya çıkan sorun “bedavacılık sorunu” olarak adlandırılır. YARI KAMUSAL MALLAR : Kamu malları ile özel mal arasında yer lan bir çok mal çeşidi “yarı kamusal mallar” veya “karma mallar” olarak adlandırılmaktadır. Bunlarda ortak tüketim ve dışlanamama özelliğinin birisi bulunmamaktadır Bu iki özellikten birinde sağma görülmektedir. Bazı kamusal mallarda kısmen rekabet görülür. Belli seviyede kamu malı üretimi varken; bir bireyin bu malı kullanması diğerinin kullanmasına engel olmaz ama daha önce o malı kullanan faydalarını azaltabilir. Böylece bir bireye o malı kullanmaya izin vermenin bir fırsat maliyeti vardır. Bu durum ekonomi litaritüründe kısmı rekabet “sıkışıklık” olarak tanımlanır. Bir malı kullanmak için daha fazla kişiye izin vermenin Fırsat maliyeti veya o malı daha önce kullananların faydalarındaki azalmaya “sıkışıklık maliyeti” denir. Teorik olarak tüm kamusal mallarda sıkışıklık maliyetinin ortaya çıkması imkansızdır yada çok güçtür. Dışlanabilir Dışlanamaz Tüketimde Rekabet Var TAM ÖZEL MALLAR 1) Dışlama maliyetleri düşük 2) Özel firmalarca üretilir 3) Piyasalarda dağıtılır 4) Satış gelirlerinde finanse edilir. Örnek : Yiyecek, ayakkabı YARI KAMUSAL MALLAR 1) Faydaları ortak tüketilen ancak sıkışabilen mallar 2) Özel firmalarca veya kamuda üretilebilirler 3) Piyasada veya kamu bütçelerinde sunulabilir. 4) Satış gelirlerinden (servisi kullanma ücretlerinden veya vergi gelirinden finanse edilirler; Örn. Parklar, ortak mallar, kamu yüzme havuzları Tüketimde Rekabet Yok YARI KAMUSAL MALLAR 1) Dışsallık yayan özel mallar 2) Özel firmalarca üretilebilir 3) Özel vergiler veya sübvansiyon-larla piyasaya sunulur. 4) Satış gelirlerinden finanse edilir Örn. Okullar, Sağlık Hizmetleri, Şifreli TV kanalları, sıkışıklık olmayan köprü, özel yüzme havuzları, golf kulüpleri TAM KAMUSAL MALLAR 1) Dışlama maliyeti yüksek 2) Doğrudan devlet tarafından veya devlet tarafından izin verilmiş özel firmalarca üretilir. 3) Kamu bütçelerince dağıtılır. 4) Zorunlu vergi gelirleri ile finanse edilir. Örn. Ulusal savunma İki farklı neden sıkışıklığın nedeni olabilir. 1- Daha fazla bireyin kamusal maldan yararlanması 2- Belirli bir yan kamusal malı bir bireyin daha yoğun (daha uzun süre) kullanması. Örn. İtfaiye ve polis yan kamusal hizmettir. Belli sayıda itfaiye aracı varsa, hizmet veren kişi sayısı arttıkça, kişi başına fayda azalır. DIŞSALLIKLAR Bir birey yada firma yaptığı ekonomik bir faaliyetten sağladığı fayda dışında, diğer birey veya firmalara fayda sağlıyor (dışsal fayda) veya zarar veriyor ise (dışsal zarar) dışsallık oluşmaktadır. Dışsallık; iki ekonomik birimin üretim veya tüketim faaliyetinden, üçüncü kişilerin fiyat mekanizması dışında fayda veya zarar görmesidir. Yani bireylerin fayda fonksiyonları veya firmaların üretim fonksiyonları fiyat mekanizması dışında bir üretim veya tüketim faaliyetinden etkilenmesidir. Örn. Eskişehir’de bir fabrikanın atığı, Porsuk çayını kirletiyorsa çıkan kokular bireylerin fayda fonksiyonlarını olumsuz etkilemekte, aynı zamanda porsuk çayında kayık kiralayan işletmecilerin üretim fonksiyonunu olumsuz etkilemektedir. Dışsal zarar söz konusu olunca devlet, faaliyet düzeyini aşağıya çekecektir. Dışsal fayda durumunda ise; faaliyet düzeyini arttırma (teşvik etme) yönünde düzenleme yapacaktır. ÖLÇEĞE GÖRE ARTAN GETİRİLİ EKONOMİLER: Rekabetçi piyasaların başarızlığının bir başka kaynağı, bazı piyasaların yüksek üretim seviyelerinde ölçeğe göre artan getiriye sahip olmasıdır. Ölçeğe göre artan getiriye sahip ekonomiler üretim düzeyi arttıkça maliyetlerin düşmesini ifade etmektedir, yani ölçek arttıkça getiride artmaktadır. Örn. Demir yolu işletmeciliğinde demiryollarının yatırım maliyeti oldukça yüksek olsada üretim düzeyi arttıkça ortalama (birim) maliyet düşmektedir. Bunlar doğal tekellerdir ve kaynak tahsisi açısından rekabetçi piyasalar iki neden den etkin çalışmayacaktır. 1- Piyasanın rekabetçi davranışı engellemesidir. Ölçeğe göre orta getiri ile büyük firmaların daha düşük maliyette üretmesi küçük firmaların iflas ettirecektir ve monopollaşacaktır. Monopolcu kar maksimizasyonu gereğince öz üretip yüksek fiyatla satacaktır. 2- Rekabetçi piyasa var olsa veya firma rekabetçi davranmaya zorlansa dahi; özel sektör karlı bir biçimde toplum içinde gerekli marjinal maliyet fiyatlaması yapmayacaktır. Ölçeğe göre artan getiri endüstrilerde devletin alabileceği önlemler; 1- Devlet hiçbir şey yapmama politikasını izleyebilir. Ölçek büküklüğü fazla olan firmalar AR-GE yapıyorsa toplum bundan faydalanabilir. 2- Devlet monopolun fiyatını belirlemek isteyebilir. Fiyat marjinal maliyette belirlenirse monopol zarar edecek ancak kaynak tahsisinde etkin sağlanacaktır. Ortalama maliyette belirlenirse, monopol zarar etmeyecek ancak etkinlik kaybı olacaktır. 3- Kamu kemsi “kamı ekonomik kuruluşu” olarak üretimi üstlenebilir. Kamu kesimi monopolun fiyatını karlılık açısından değil toplumsal refah açısından belirleyecektir. 1- RİSK VE BELİRSİZLİK: Rekabetçi fiyat sistemi tam bilgiye sahip olunması yani üreticilerin ve tüketicilerin ekonomideki tüm malların şimdili ve gelecekteki fiyatlarının bilindiği düşüncesine dayanır. İklim koşulları, zevkler ve tercihlerindeki değişiklikler, teknolojideki değişiklikler fiyatları etkileyecektir. Gelecekteki oluşacak riskleri tam olarak bilen bireyler, gelecekteki mal ve hizmet taleplerini kesin olarak şimdiden bileceklerdir. Böylece gelecekte her bir mal ve üretim faktörü için piyasalar oluşacaktır. Bu koşullarda oluşan piyasalar “gelecek yasalar” olarak adlandırılmaktadır. Örn: sigorta endişesi Gelecek piyasaların oluşması için iki neden vardır. 1- Bu tür piyasa oluşturmanın işlem maliyetlerinin çok yüksek olmasıdır. 2- Asimetrik bilgi sorunudur. Asimetrik bilgi sorunu; sigortalanmak isteyen bireylerin sahip olduğu; ancak sigorta yapanın sahip olmadığı bilgilerden kaynaklanmaktadır. Asimetrik bilgi sorunu; Piyasaların aksaması iki nedenden oluşur; 1- “Ahlaki riziko” sigortacı tarafından kontrol edilemeyen, sigortalının zararın ortaya çıkma olasılığını veya zararın büyüklüğünün etkileyebileceği durumlarda ortaya çıkar. Ahlaki riziko oluştuğu zaman rekabetçi gelecek politik alanının oluşması mümkün değildir. Örn. Sağlık riski fazla olanların sigorta yaptırması gibi, 2- Ayırma gülcülüğü riskin oluşma olasılıkları farklı olan sigortalı bireylerin varlığı halinde ortaya çıkar. Bazı bireyler yüksek riskli, bazı bireyler düşük olabilir. Örn. Kasko yaptıran şoförlerin dikkat derecesi ölçülemez. Gelecek piyasaların aksaması devletin kaynak tahsisinde etkinliğin sağlanması için göreve çağrılmasına neden olmaktadır. Devlet işsizlik sigortası, sağlık sigortası, sosyal güvenlik gibi olanlarda ya kendisi faaliyette bulunmakta yada, özel kesimin faaliyetle bulunmasına izin vermektedir. 2- GELİR DAĞILIMI GÖREVİ: Kaynak tahsisi görevinin yanında bireyler, hane halkları ve çeşitli kesimler arasında servet ve gelir arasındaki dengesizlikleri giderme görevi devlete verilmektedir. Gelir ve servet başlangıçta adil dağıtılmış olsa bile zaman içerisinde bireysel yetenekler fiyatların farklılaşması, alınan eğitim düzeyinin farklılaşması neticesinde yine bozulacaktır. Ayrıca rekabetçi piyasalar işleyişleri itibarı ile gelir dağılımını bozucu etki yaparlar. Bu düzeni sağlana devlet tarafından yapılır. Devlet zorunlu vergileme, vergilemede artan oranlılık, bazı kamusal mal ve hizmetler, süpvansiyonlar aracılığı ile gelirin yeniden dağılımı sağlamaya çalışır. 3- EKONOMİDE İSTİKRAR GÖREVİ : Piyasa başarısızlığı olan mal ve hizmet piyasalarındaki arz talep dengesilizliklerinden kaynaklanan enflasyon, deflasyon, işsizlik, ithalat – ihracat, arasındaki dengesizliğin sonucu cari işlemler acık veya fazlaları gibi makroekonomik konular devletin, para ve maliye politikalarını kullanması yolu ile dengelenmeye çalışılır. Devletin müdahale etmemesini savunan görüşlerde vardır. Piyasa dengesizliklerinin giderilmesine ek olarak makroekonomik bir hedef olarak devlet, uzun dönem yeterli büyüme ve kalkınmayı sağlayacak koşullarda oluşturmak zorundadır. Örn. Uzun dönemli kalkınma planları gibi Devletin görevleri ; - Kaynak tahsisi - Gelir Dağılımı - İstikrar Görevi KAMU HARCAMALARININ TANIMI Devletin yüklendiği görevi yerine getirebilmesini için bazı harcamaların yapılması gerekmektedir. Devletin varlığının temelini oluşturan toplumsal ihtiyaçlarının giderilmesi için devletin bazı mal ve hizmetlerde yararlanması gerekir. Zannediyorum ki istihdam ettiği çalışanların, özel kesimden satın aldığı veya ücret ürettiği mal, malzeme vs gibi ödeme zorunluluğudur. Bunun yanında gelir dağılımını düzeltme, tam istihdamı gerçekleştirme, ekonomik kalkınmayı sağlama gibi amaçların devleti sürekli olarak mal ve hizmet alımına yönelttiği gerçektir. Aynı zamanda bu amaçlar devlet, zaman zaman özel kesime karşılıksız ödemelerde bulunmaya yöneltir. Bunlar devletin belirli amaçlara ulaşmak için kullandığı araçlardır. Kamu harcamalarını, devletin kamusal mal ve hizmet üretimi için yaptığı harcamalar olarak tanımlayabiliriz. Dar anlamda kamu harcaması kavramı : Merkezi devlet örgütü ve yerel yönetimlerin harcamalarıdır. Geniş anlamda kamu harcaması kavramı : Merkezi devlet örgütü ve yerel yönetimlerin yanında kamu iktisadi karuluşlarının harcamalarını, vergi muafiyet ve istisnalarını kapsamaktadır. KAMU HARCAMALARININ ÖZELLİKLERİ: Özel harcamalar ile kamu harcamalarının farkları ; Kamu harcamaları kamu gelirlerin önce gelir yani önce harcamalar saptanmakta sonra bunları karşılayacak gelirler belirlenmektedir. Özel ekonomide tam tersidir. Özel harcamalar bölünebilir nitelikteki mal ve hizmetlerin üretimine kar amacı ile yatırılır. Kamu harcamaları hem bölünebilir hem bölünemez ( tam kamusal) malların üretiminde kar amacı olmadan sosyal faydanın en üst seviyede gerçekleşmesi amacı ile yapılır. Diğer fark harcamaların gerçekleştirme aşamalarının farklığıdır. Örn. Kamu harcamalarında kolektif karar alma mekanizmalarına uygun olarak kararlar siyasi bir nitelik taşıyarak belirlenirken, özel harcamalarda böyle bir durum söz konusu değildir. KAMU HARCAMALARIN ARTIŞI İLE İLGİLİ TEORİLER: Bu konuda ilk ciddi çalışma Adolph WAGNER tarafından yapılmıştır. WAGNER ; hem devletin ekonomiye müdahalesini hem de kamu harcamalarının ekonomik ve sosyal gelişme ile birlikte arttığını bunun rastlantı olmadığını, bir sosyal yasa kapsamında olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre ; kamu harcamalarının artışı, kamu faaliyetlerinin artışı sonucudur. Toplumların sosyal ilerleme istekleri, devlet faaliyetlerini arttırmakta, böylece kamu harcamaları artmaktadır. WAGNER yasası : Genellikle kamu harcamalarının, milli gelirden daha hızlı artması olarak anlaşılmaktadır. Yani kamu harcamalarının milli gelirdeki payının zamanla yükselmesidir. Henry Carter ADAMS, Wagner’e katılmakta ona, kamu giderlerinin artış nedenlerinin ne ülke için aynı olmayacağını belirtmiştir. Bunun nedenlerini de ülkenin sahip olduğu sosyal ve ekonomik faktöre bağlamıştır. Çünkü her ülkede hizmetler aynı hızda ve ağırlıkta gelişmemektedir. Wagner’in ileri sürdüğü kamu harcamalarının artışı uzun dönemi kapsayan analizdir. Kısa dönemdeki değişiklik ve dalgalanmalar, uzun dönemdeki genel seyri açıklamak için gereklidir. Bu yaklaşımın benimsendiği ilk çalışma Peacock ve Wiseman tarafından yapılmış sıçrama tezidir. Buna göre : kamu harcamalarının artış nedeni, savaş sonucu vergilerin arttırılmasıdır. Vergilerdeki artış nedeni ile savaş sonrasında askeri harcama azalsa da, sivil kamu harcamalarındaki artış neden ile vergi savaş öncesi düzeyine dönememektedir. Dolasıyla devlet için savaşın bitmesi ile elinde kalan ek mali güçle yeni mal ve hizmetlerin üretimini kamu sektörü içine alma imkanı doğmaktadır. Bunun sonucu kamu harcamaları artar, böylece savaş öncesi düzeyden savaş sonrası kamu harcamaları düzeyine doğru bir sıçrama olmaktadır. Böyle dönemlerde devlet eskiye göre daha fazla vergi toplamak ve harcama yapmak zorunda kalmıştır. Olağan üstü durumun kalkması vergiyi eski Anına getirmez ona hem harcamalar hem de vergi eskiye oranla daha yüksek bir düzeyde dengelenmiş olur. KAMU HARCAMALARININ ARTIŞ NEDENLERİ: a) Görünüşteki artış nedenleri : 1- Paranın satın alma gücündeki azalma ; Kamu harcamalarının görünüşteki artış nedenleri 1 ) Paranın satın alma gücündeki azalma: enflasyon nedeni ile kamu harcamalarında artış olur ama asıl artış nedeni ile enflasyondan kaynaklanan artısı belirlemek için fiyat endeksleme yoluna gidilir. 2 ) Bütçe ve yönetim tekniğinde meydana gelen değişimler: devlet gelirleri toplanırken, toplama için yapılan harcamalar gelirden düşülecek gelirin net veya safi miktarının yazılması yerine toplanan gelirlerin gayrı safi olarak yazılması ve giderlerin ayrıca görülmesi yönteminin benimsenmesidir. Böylece kamu harcamalarında görünürde bir artış olmaktadır. Bütçe dışı bırakılan bazı harcamaların bütçeye alınması da aynı etkiyi yapar. Safi yöntem; kurumların elde ettiği gelirlerden gider düşüldükten sonra bütçeye kalan net değer aktarılmasıdır.bu yöntemde bazı yolsuzluklar olunca gayrisafi yöntem uygulaması başladı. Yani tüm gelirler bütçeye alındı, giderler ayrıca düşüldü. 3 ) siyasal nedenlerle nüfusun ve yüzölçümünün büyümesi nüfusun ve yüzölçümünün büyümesi: nüfusun artmasıyla arttırılan toplam kamu giderleri kişi basına düsen kamu gideri payını arttırmıyorsa toplam kamu giderleri görünürde artmış olur. Yüzölçümünün artması o alanda yapılan giderlerin devlet bütçesi içine girmesine neden olacaktır ki buda görünüşte artış nedenidir. 4 ) kamu hizmetlerinin para ile görülmesi; trampa ekonomilerinin yaygın olduğu dönemde kamu gider ve gelirleri büyük ölçüde aynı bir biçimde yapılırdı. ( trampa: malı malla değimse gibi anlamı var. ) para ekonomisine geçilince daha önceden aynen yapılan hizmetler parasal karaktere bürünmüş ve kamu giderlerinde yaptığı artış gerçek bir faaliyet artısının sonucunda gerçekleşmemiş olmaktadır. Sadece ödeme aracının değişmesi ile görünürde artmış oluyor. ** kamu giderlerinin gerçek artış nedenleri; 1 ) savaşlar; sadece savaş giderlerini değil, savaşa hazırlık ve savaşın sona ermesinden sonra yapılan harcamaları da dâhil etmek gerekir. 2 ) nüfus artısı ; eğitim, sağlık, ulaşım, konut ve istihdam gibi giderler artar. 3 ) teknolojide meydana gelen değişmeler; devlete yeni harcamalar yükler, mesela otomobilin icadı yeni yolların yapılmasını neden olmuştur. Bilimsel araştırmalar devlet eliyle yürütülür. 4 ) devlet anlayışında meydana gelen değimseler; sosyal refah devleti ile bütünleşen amaca göre devlet, sağlık, eğitim, konut, sosyal güvenlik gibi hizmetleri sunarak halkın hayat düzeylerini yükseltmekte zorunlu sayılmıştır. 5 ) ekonomik nedenler; gelişmiş ekonomilerde piyasa ekonomisinin kendi haline bırakılması ekonomik konjoktörde dalgalanmalara yol açmaktadır. Ekonomi tam istihdam halinin ve fiyat istikrarının sağlanması gibi görevler devlete düşmekte ve devlet kamu giderleri vasıtasıyla ekonomiye zamanında müdahalede bulunmaktadır. Az gelişmiş ekonomilerde devlet tasarruf ve yatırım eksikliğiyle gidermek üretim kapasitesini genişletmek amacıyla cebri tasarrufa başvurarak ekonomiye müdahalede bulunur. Vergi gelirlerinin büyük bir kısmını üretim kapasitesini genişletecek yatırımlara ayırır. Özel sektörün karlı bulmadığı alanlarda işlerin ürütülmesini sağlar. Sosyal sabit sermaye yatırımları olarak nitelendirilen yol, köprü, baraj, telekominikasyon, hava alanı gibi alt yapı yatırımlarını yapmak için veya bazı alanları siyasi ve sosyal nedenlerle özel teşebbüse kapatması durumunda bu alanlara yatırımlar yapmak, örnek işletmeler kurmak amacıyla ödenek ayırır. 6 ) doğal afetle 7 ) göçler ( köyden şehre göçler altyapı yatırımlarını arttırır. ) 8 ) toplumun hayat standardının artması : gelir seviyesi yükselen toplumların kültürel sportif yeşil alanların artması gibi isteklerle devletin harcamasını artırır. **Kamu harcamalarının tasnifi 1 ) Kamu Harcamalarının İdari tasnifi: idari kamu gideri yapan idari birimlerin esas alınması suretiyle yapılan bir tasniftir. Bu tür tasnife organik tasnif adı verilir. İdari tasnifin diğer bir biçimi de giderlerin yapılış amacına uygun olarak ayırımına yarayan fonksiyonel tasnif olmaktadır. Kamu harcamalarının idari tasnifi devletin organik yapısına göre yapılan bir tasnif biçimidir. Organik tasnifte devleti meydana getiren üst kuruluşlar düzeyinde giderler ayrılabilmektedir. Örn; milli eğitim bakanlığı, sağlık bakanlığı, maliye bakanlığı vb.. Merkezi idare kuruluşlarının bütçelerinin toplanması bize toplam giderleri verir. Devleti oluşturan her bir idare ( Sayıştay, anayasa mahkemesi vb.. ) ve bakanlıkların bütçeleri organik tasnifin içeriğini oluşturur. 2 ) kamu harcamalarının işlevsel tasnifi ; İ.T. ; siyasi organlarca belirlenen kamu harcamalarının ulaşılmak istenen bazı hedeflerin anlamlı biçimde birleştirildiği bir tasnif denebilir. Hizmetler, genel hizmetler, ekonomik hizmetler ve sosyal hizmetler olarak 3 grupta toplanır. Genel hizmetler; devlet düzeninin sürdürülmesini ve devlet yönetimini sağlayan hizmetlerdir. Genel yönetim; yargı, kolluk, savunma gibi. Buna göre TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi, başbakanlık, dış işleri bakanlığı, milli savunma bakanlığı gibi kuruluşlar genel hizmetleri yürüten kuruluşlardır. Ekonomik hizmetler, genellikle bireylerle doğrudan yanar sunma yerine üretim sürecinin aşamalarında hammadde ve ara mal ile altyapıyı oluşturan özellikleri dolayısı ile firmaları yarar sağlama amacına yönelik hizmetlerdir. Bu hizmetler firmaların özel maliyetlerini azaltmaları nedeniyle tüketicilere de dolaylı fayda sağlamaktadır. Bu hizmetlere; tarım, enerji, doğal kaynaklar, üretim, inşaat ve ulaşım gibi hizmetle girer. Ülkemizde yerel ve katma bütçeli kuruluşlardan, ulaştırma bakanlığı, enerji ve tabi kaynaklar bakanlığı, DSİgenel müdürlüğü, tekel genel müdürlüğü gibi kuruluşlar ekonomik hizmetler yürütülmektedir.Sosyal hizmetler ise; bireylere teker teker ve dolayısı ile topluma yarar sağlayan hizmetlerdir. Bunlarda bireyle kendi ihtiyaçları için doğrudan yararlanırlar. Eğitim, sağlık, sosyal, güvenlik ve refah kültürel hizmetleri din, boş zamanları değerlendirme hizmetleri, konut ve yerel araştırma hizmetleri girmektedir. Ülkemizde genel ve katma bütçeli kuruluşlardan sağlık bakanlığı, çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı, milli eğitim bakanlığı, diyanet işleri başkanlığı, üniversite gibi kuruluşlar sosyal hizmetleri yürütür. 3 ) kamu harcamalarının ekonomik tasnifi : 1 - reel harcamalar 2 - transfer harcamaları 1a- cari harcamalar 1b- yatırım harcamalar Reel harcamalar toplam talebin bir öğesini oluşturan ve bu niteliği ile cari dönem üretimini etkileyen harcamalardır. Çoğu kez tüketim harcamaları da denir. Esas olarak cari üretimden devletin bir pay alabilmek için ödediği fiyat niteliği taşır. Söz konusu harcamalar; devletin toplumsal ihtiyaçları karşılayabilmek ve üstlendiği diğer görevleri yerine getirebilmek için satın aldığı mal ve hizmetlerin son kullanım amacı ne olursa olsun, ele alınan dönem üretiminden aldığı bir paydır. Yatırım harcamaları; ekonominin üretim gücünü doğrudan arttırmaya yönelik harcamalardır. Gelecek dönemlerde kalıcı varlıklara yapılan harcamalar, yatırım niteliğinde olup sermaye mallarına ödemeler yada stok artırımı amacıyla yapılan harcamadır. Cari harcamalar; kısa dönemde doğrudan üretimi arttırıcı etkisi olmayabilen ve faydası bir dönemle sınırlı sayılabilecek harcamalardır. Bu harcamalar varolan üretim kapasitesini kullanmak için gerekli mal ve hizmetler için yapılır. Bazı harcamaların etki ve faydaları gelecek dönemlere sarktığı halde sermaye malları olarak ortaya çıkmamaları nedeniyle cari harcama olarak nitelendirilmektedir. Dolayısıyla üretim gücüne katkısı açık olan ve bu özellikleri taşıyan eğitim ve sağlık gibi harcamalara kalkınma carileri denmektedir. Transfer harcamaları; maddi gelirde bir değişiklik oluşturmayan ve sadece satın alma gücünün bireyler ve sosyal gruplar arasında el değiştirmesine neden olan harcamalardır. Cari dönem üretimine karşı devlet tarafından doğrudan bir talep oluşturulmamakla birlikte bazı kaynakların devlet bütçesi aracılığı ile kişi ve kurumlar arası karşılıksız el değiştirmesi niteliğini taşıyan harcamalardır. ** kamu harcamalarında etkinlik ( fayda - maliyet analizi ) A ) fayda - maliyet analizinin kapsamı ve tarihi gelişimi; devletin kıt gelirlerinden en verimli faydayı alması için çeşitli görüşler zaman içinde oluşmuştur. Duks dupont ; tüketici rantını açıklayıp ( 19. yy’da ) kamu hizmetlerinin faydasının kişilerin bunlar için ödedikleri tutardan ibaret olmayıp, kişilerin ödemeyi kabul edecekleri maksimum tutara eşit olacağını ortaya koymuştur. İngilterede ise 1959 yılında G.P. Wibberley’in arazilerin ziraat ve şehir gelişmesi arasında tahsisi çalışmalarıyla, 1963 C.D. Foster ve M.E. Beesley tarafından Londra yer altı tren şebekesinin uzantısı olarak Victorya hattı inşasının ekonomik incelemesi ile gene 1960 yılında yol araştırma laboratuarının M1 karayolunun ekonomik değerlendirilmesi ile başlamıştır. B ) fayda ve maliyetlerde ekonomik kavramlar; kamu yatırımlarının büyüklükleri veri olarak alınırsa bunlara uygun değerleme tekniklerinin önemi küçümsenemez. 1844’de Dupuit’in “Bayındırlık işlerinin faydalarının ölçümü üzerine” adlı yazısı önemlidir. 1 - tüketici artığı kavramı ; Dupoit’in çalışmasına göre; bir malın bir kişi için faydasının, kişinin o mal için ödemeyi kabul edeceğini en yüksek fiyat olduğunu ortaya çıkarmıştır. Kısaca fayda = ödenen tutar ve tüketici ortağının toplamlarıdır. Bir malın faydası; kişinin bu nal için ödeyeceği tutardan ibaret olmayıp, razı olacağı maksimum tutara eşit olacaktır. Daha sonra Marshall bu kavramı genişletip fayda analizi çerçevesine sokmuştur. M.’a göre tüketici artığı “ tüketicinin verilen bir mal miktarı için ödemeye hazır olduğu maksimum tutar ile gerçekte ödediği miktar arasındaki fark ” olarak tanımlamaktadır. Üretici ve tüketici artıklarının toplamı bize refah değişikliğinin bir göstergesini vermektedir. 2 - fayda maliyetlerde etkinlik ; faydayı kişilerin ödeme istekliliği ve maliyetlerinin tazmini toplamı idi. Fakat bu arada kişilerin gelirlerinin marjinal faydalarının değişebileceği üzerine Marshall çalışmış ve fiyat değişikliklerine göre gelirlerin marjinal faydasının zengin bir insan için fakir bir insanınkinden daha düşük olduğunu ortaya atmış ve bu nedenle de her fayda ve maliyeti ayrı ayrı bunlardan etkileyen kişilerin gelirlerinin marjinal faydalarının hesaplanması üzerinde durmuştur. 3 - fayda ve maliyetler ; piyasa firmalarında dış fayda ve dış zarar kolay tertip edilir. Yararlanana ödetilmeyen faydalar var ise bu dış faydadır. Aynı biçimde firmanın veya kuruluşun neden olduğu zararlar maliyetlerin içine katılamıyorsa bu da dış zarardır. Oysa kamu projelerinin pek çoğunda bedel ödenmez. Bu konuda kabul edilen ilke, dış kazançlardan sadece teknolojik nitelikte olanların dikkate alınması, buna karşılık teknolojik verimi etkileyen, sadece nisbi fiyatlar yoluyla gelir dağılımını etkileyen dış kazanç ve zararların proje tahlillerinde göz önüne alınma aşamasıdır. Para piyasaları; piyasa firmaları ürünlerinin faydalarının satış fiyatları ile ölçerler, üretimlerini arttırmaları halinde bu fiyatların geçerli olacağını kabul etmeleri çoğu zaman yanlış değildir. Firmanın piyasadaki payı büyük değilse ve ürünlerine talep esnekliği çok düşük değilse projelerin gerçekleşmesinden sonra ürün artışını piyasa fiyatından sürdürebilir. Oysa kamu yatırımlarında teknolojik bölünmezlikler yaygındır. Projenin gerçekleştirilmesi üretimde büyük artışlara neden olabilir ve piyasa fiyatı yani arz, miktar karşısında değişebilir. Gölge fiyatlar; bazı devlet projelerinde projelerin çıktılarının hesaplanabilmesi için piyasa fiyatlarından yararlanılabilir. Öyle çıktılar vardır ki eğer piyasa fiyatları kullanıma hazır değil ise bu çıktıları da parasal olarak değerlendirmek gerekiyorsa o zaman gölge fiyatları kullanılır. Örneğin 1 işçi 100 bin lira ücretle 1 saat fazla çalışmayı kabul ederse: bu kişinin 1 saat boş zamana verdiği değer en az 100 bin liradır. Ve bu kişinin boş zamanının gölge fiyatını bize verir. Maliyetlerin ölçülmesi: Geniş anlamda, kamu yatırım projesinin maliyeti, projeye tahsis edilen gerçek kaynakların en iyi seçenek kullanımının değeridir. Mümkün olan tüm seçeneklerde ve her birinden sağlanacak faydalarda kullanılacak kaynakların değeri piyasa fiyatı ile ölçülür. İdeal olarak kamu projelerinde kullanılan gerçek kaynaklar için piyasa fiyatları uygulanır. Piyasa fiyatlarının geçerliliği konusunda önemli şüpheler olduğu takdirde gölge fiyatları kullanılabilir. d) Fayda-Maliyet Analizi Teorisi Yapısı ve Uygulama Teknikleri: Fayda-maliyet analizi; Herhangi bir politikanın veya projenin sosyal fayda ve sosyal maliyetlerini ortak bir para cinsinden ifade etmek ve bunları karşılaştırmaya çalışmaktadır. Dolayısı ile fayda maliyet analizi uygulayan kamu kuruluşundan amacı proje sonunda toplumun en yüksek faydayı sağlaması iken, özel sektörde net kişisel kardır. Fayda-maliyet analizinin yapısını oluşturan öğeler; 1) Kişiler kendi refahları konusunda en iyi kararı yine kendileri verecektir. 2) Sosyal Refah Fonksiyonu; Kişilerin kendi refahlarının artan bir fonksiyonu olup başka bir şeye bağlı değildir. 3) Fayda-maliyet analizi etkinlik sorununu da içerir ve pareto iyileştirilmesi fayda-maliyet analizinin rasyonelliğini oluşturur. Diğer deyişle analiz talep eğrisindeki tazmin edici değişmelerin cebirsel toplamı yardımıyla ölçülebilen bir pareto iyileştirmesini amaçlar. Fayda-Maliyet Analizinin Teorik Yapısı: NFS = KÖHOT – TGM NFS: Net Sosyal Fayda KÖHOT: Kişilerin ödemeye hazır oldukları tutar. TGM: Tanzim edilmesi gereken tutar. (Fayda-maliyet analizinin maksimize etmeye çalıştığı miktarını net sosyal fayda olduğunu belirtmiştir) Anolistler tüketicinin ödeme arzusunu ölçüt olarak kullanmaktadırlar. Malların fiyatlarının tamamen olmasa da kısmen de olsa arzu edilen ödemeyi yansıttıkları varsayılabilir. Fayda=KÖHOT=Fiyat=MM olacaktır. MM: Marjinal maliyet demektir. Sosyal malların hemen hepsinin piyasası, fiyatları yoktur. Bunların gölge fiyatları kullanılacaktır. Toplam Tüketim Fazlası=Tüketici Fazlası+Fiili Ödemeler Fayda=Maliyet analizinde düşünülen kamu yatırım projelerinin gelecekteki faydalı ve maliyetleri parasal olarak tanımlanınca, her proje için faydaların ve maliyetlerin karşılaştırılması yapılabilir ve karara varılabilir. Fayda-Maliyet Analizi Uygulanacak Projelerde Zaman Faktörü: Analize konu olmuş projelerde nekrotik hesaplamalarda kolaylık için zamanın sürekliliği yerine; bölünebilir ve gelecekteki faydalar spesifik yıllarda meydana geldikçe incelenebilir. İlk yıllar inşaat aşaması olduğu için fayda olmaz, sonraki yıllarda faydalar önce artar, sonra belli düzeyde kalır ve düşer. Bir projenin gelecekteki gelir tutarı maliyetten düşükse hemen kabul edilmez (1+1) bileşik faiz getirisine bakılır. Fayda-Maliyet Analizinde Karar Vermede Kullanılan Yatırım Kriterleri Şu Kriterler Sayılabilir: a) Kesim Dönem Ölçütü: En yaygın kullanılandır. Özde ölçütün esası: Bu tür bir ölçüt kullanılacaksa, ilk önce belli bir süre saptanır. Bunun nedeni gelecekte; risk, belirsizlik veya teknolojinin yenilenmesi gibi faktörlerin ortaya çıkabileceği endişesi ile kesin bir dönem saptayıp bu dönem içerisinde getirisi en yüksek olan projeyi seçmektir. Bu ölçütün sakıncası; büyük yatırımlarda yani kuruluşu uzun dönem kapsayan ve ilk yıllarda fazla getirisi olmayan projelerin seçilme şansı düşüktür. b) Geri Ödeme (Geri Ödeme Haddi) Dönemi Ölçütü: Projeleri geri ödeme dönemleri itibariyle bir sıralamaya sokmak ve ödemesi en kısa olan projeyi seçmek mantığı ile çalışır. c) Yıllık Ortalama Getiri Ölçütü: Bunda projelerin oluşturdukları bütün faydalar dikkate alınır. Yıllık ortalama getiri haddinin hesabında bütün getiri rakamları olduğu gibi alındığında, bu yaklaşım hesaplamaya giren bütün rakamların belirsizlik açısından düzeltilmiş olduğu zımmen kabul edilmektedir. Bu yöntemde asıl değişkenler yatırım projesinin üretken ömrü ve ürettiği gayri safi faydanın, parasal değeridir. Bu ölçütte maliyetler hesaplamaların içine girmez, ancak maliyetleri eşit olan iki proje arasında bir tercih yapmada bize anlamlı sonuç verdirir. d) Net Yıllık Ortalama Getiri Ölçütü: Yukarıdaki ölçütte maliyetler dikkate alınmıyordu. Bu ölçütte değişkenler; projenin üreteceği toplam faydalar, projelerin üretken ömürleri ve maliyetleridir. Yıllık ortalama net getirisi yüksek olan tercih edilir. e) Son Değer Ölçütü: Bu ölçüt proje faydalarının ve maliyetlerinin bileşik faizle projenin son dönemine taşınması ile elde edilir. Buradaki son dönem projenin ekonomik ömrünün sonunu ifade etmektedir. SD+SD(B)-SD (K) SD(B): Son değer kamülatif faydası SD(K) Son değer kamülatif maliyeti SD: Son değer f) Net Bugünkü Değer Ölçütü: Hesaplamalarda şimdiki ve gelecekteki fayda ve maliyetler bu güne iskonto ettirilir. Fayda ve maliyetler farkının maksimum olduğu proje tercih edilir. GHD(B)-GHD(C)=NHB(B) GHD(B)= Gayri Safi Bugünkü Faydanın Değeri GHD(C)= Gayri Safi Maliyetlerin Değeri g) İç Kârlılık Oranı: Projeye ait fayda ve maliyet akımları içinde saklı olan getiri yüzdesinin hesaplamasını ve sonra bağımsız olarak elde edilen sosyal iskonto haddi ile karşılaştırılmasına dayanır. Diğer bir tanımla iç karlılık oranı net bugünkü değeri sıfıra eşit kılan iskonto haddidir. Yatırımın sosyal bakımdan karlı olabilmesi için iç karlılık oranı borçlanma maliyetinden büyük olması lazımdır. İKO>; (faiz haddi) olmalıdır. h) Fayda-Maliyet Oranı: Alternatif projeler farklı faydalar ve maliyetler verir ve her birinin fayda maliyet oranı dikkate alınarak faydalara göre sınıflandırma ve seçim yapma imkanı doğar. Bu durumda mutlaka en yüksek fayda maliyet oranı veren projenin seçilmesi gerekmez. Hesaplamalarda pay ve payda da yer alan fayda ve maliyetler yıllık maliyet bazında olmalı ve iskonto hadleri belirtilmelidir. I) Net Bugünkü Değer Oranı (Karlılık İndeksi) Yöntemi: Bu yöntem Net Bugünkü değer ölçütünün bir sakıncasının sonucu bu sakıncayı ortadan kaldırmak için geliştirilmiştir... bugünkü değer ölçütü, yatırımın büyüklüğünü göz önüne almama sakıncasını gidermek araç ile, bir yatırım önerisinin net bugünkü değerini, yatırımın bugüne indirgenmiş ilk yatırım tutarına oranlayarak bir oran bulmaya çalışır. BÜTÇE Bütçe; devletin bir yıllık süre içerisinde gelir tahminleri ile giderlerini gösteren ve bunların uygulanma ve yürütülmesine izin veren bir kanundur. Bütçe; devlet, vilayet ve belediye gibi kamu şahısları ile resmi ve özel teşekkül ve topluluklarının belirli bir devre içerisindeki gelir ve giderlerini tahmin eden ve bunların icrasına önceden izin veren bir kanun bir idari tasarruftur. Bu tanımdan şu örgeleri çıkarabiliriz: -Bütçe kamu tüzel kişileri ve özel kişiler için hazırlanmaktadır -Belli bir devre için hazırlanmasıdır -Bütçede yer alan tüm gelir ve giderlerin tahmini rakamlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Çünkü bütçe gelecekteki rakamlarla uğraşır. -Bütçe gelir ve giderlerin icrasına önceden izin veren bir belgedir (Kamu için) -Bir kanun, bir idari tasarruftur görüşü ise kamu hukukçuları tarafından kanun olmayıp, şekli bakımdan kanun sayılabileceğini, bir kısmı ise; bütçe kavramındaki gelir ve gider kısımları birbirinden ayırarak gelir kısmını maddi olarak bir kanun, gider kısmını ise idari bir tasarruf olarak kabul eder. BÜTÇE ÇEŞİTLERİ Kamu kesimi ve özel kesim bütçelerini ayrı ayrı incelersek: Kamu Tüzel Kişilerinin Bütçeleri: Genel Bütçe: Devleti oluşturan merkezi devlet teşkilatının bütçelerinden oluşur. Yani Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve ona bağlı kurumlar, bakanlıklar gibi kuruluşların bütçelerinden oluşur. Bu tür bütçeler TBMM’nin onayına tabidir. Sayıştay’ın denetimine tabidir ve muhasebei umumiye kanunun hükümlerine tabidir. Katma Bütçeler (Mülhak Bütçeler) Ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olmaları ve kendine özgü gelir kaynakları olması nedeni ile genel bütçede ayrılırlar idari ve mali bağımsızlığa sahiptirler. Kotra Bütçeler; devlet bütçesinin adeta bir parçası olup ona benzerler, TBMM onayına tabidirler. Devlet bütçesinin tabi olduğu usullere, idari, siyasi ve kazai denetime tabidirler. Farkı; giderlerin özel gelirlerle karşılanması ve genel bütçe dışında idare olunmasıdır. Yalnız kotra bütçeli kurum ve idarelerin bütün giderlerinin özel gelirlerle karşılanması şart değildir. Sadece özel gelirlere sahip olmak katma bütçe ile idare edilebilmek için yeterlidir. Bunların gelir-giderleri arasındaki artı fark genel bütçeye gelir fazlası olarak aktarılır. Eksi ise harcama fazlası genel bütçeden karşılanır. Özerk Bütçeler: (s. 23) Özerk genel bütçeden gerek katma bütçelerden bağımsız olarak yapılan bütçelerdir. Yapı ve prensip itibariyle özel sektör bütçelerine yaklaşmaktadır. Katma bütçelilere nazaran daha geniş bir uygulama ve hareket serbestisine sahip bağımsız teşekküllerdir. Bu tür kuruluşları; iktisadi devlet kuruluşları sistemine dahil olanlar ve olmayanlar diye ikili bi bütçelerdir. Yapı ve prensip itibariyle özel sektör bütçelerine yaklaşmaktadır. Katma bütçelilere nazaran daha geniş bir uygulama ve hareket serbestisine sahip bağımsız teşekküllerdir. Bu tür kuruluşları; iktisadi devlet kuruluşları sistemine dahil olanlar ve olmayanlar diye ikili bir ayırıma dahil tabi tutacak olursak; iktisadi devlet sistemine dahil olan ve 440 sy. Kanunla kurulan bu kuruluşlar; sermaye ve iktisadi alanda faaliyet göstermeleri kıstasları esas olmak üzere teşekküller, müesseseler ve iştirakler olmak üzere sıralanabilir: İktisadi Devlet Sistemine dahil olmayan 440 sayılı kanunla kurulan kuruluşlar ise; T.C. Merkez Bankası, Futbol Federasyonu, BDDK gibi kuruluşlar için kullanılır. Bu tür kuruluşlara yaptığı veya ürettiği mal hizmet için özerklik verilmiştir. Her iki grupta genel ve katma bütçeden ayrı olarak kendi bütçelerini hazırlarlar. Bu kuruluşlar için özel hukuk kuralları geçerlidir. Parlemento onayı gerekmez. Sayıştay üzeri ve Sayıştay denetimine tabi değildir. Konsolide Bütçeler; Bir kuruluş bütçesi olmayıp kamu tüzel kişilerinin bütçelerinin birleştirilmesinden meydana gelen bir bütçe çeşididir. Ülkemizde sadece genel ve katma bütçeler konsolide bütçe içerisinde birleştirilmekte mahalli idareler ile özerk bütçeler dahil edilmemektedir. Ülkemizde konsolide bütçe harcamalarının hesaplanmasında genel ve katma bütçe ödenekleri toplanmakta, bu toplamdan hazine yardımları çıkarılmaktadır. Hazine yardımları genel bütçeden katma bütçelere yapılacak olan ödemeleri gösterdiğinden hesaplarda çifte kayıtı önlemek amacıyla bu yardımlar toplamdan çıkarılmaktadır. Mahalli İdare Bütçeleri: Türkiye’de mahalli nitelikteki mal ve hizmetleri devlet mahalli idarelere bırakmıştır. Federasyon devletlerde, bu hizmetler federasyona dahil devletlere bırakılmıştır. Türkiye’de ise belediyeler, il özel idareleri ve köylerdir. Bu idarelerin bütçeleri muhasebei umumiye kanununun 115. md. Göre bütçe olarak adlandırılır. Mahalli idareler bütçeleri TBMM’nden geçmeyip, mahalli idare meclisince onaylandıklarından yasal bir nitelikleri olmayıp idari işlem kabul edilirler. Belediye bütçeleri; belediye başkanları tarafından hazırlanır. Belediye encümenince incelendikten sonra tekrar başkana gönderilir. Son değişiklikler başkan tarafından yapılınca bütçe belediye meclisine sunulur. Aynen değiştirerek kabul ederler ya da reddederler. Meclis tarafından onay ve kabul edilen bütçe kararnamesi o yerlerin yerinin en büyük mülki amirinin onayı ile kesinleşir. Kesinleşen bütçenin bir nüshası vali tarafından içişleri bakanlığına bilgi için gönderilir. İl Özel İdarelerinin Bütçeleri ise; İl Daimi Encümeni tarafından incelenen kurum bütçesi daha sonra İl Genel Meclisi tarafından görüşülüp kabul edilir. Bütçe İçişleri Bakanlığına gönderilir ve Bakanlık tarafından 30 gün içinde onaylanır. Bu süre içerisinde onaylamadan gelmeyen bütçelerde kendiliğinden onaylanmış kabul edilir. Köy bütçelerinin hazırlık, görüşme, onay ve uygulama aşamaları köy ihtiyar meclisi tarafından yapılır. Özel Kişilerin Bütçeleri: Kişilerin, ailelerin ve işletmelerin bütçeleri olmak üzere 3’e ayrılır. Kişisel bütçenin önemi; toplumun sosyo-ekonomik yapısı hakkında fikir vermesi yönündendir. Aile Bütçesinin önemi ise; geçim endekslerinin hazırlanması bakımındandır. Kamu-Özel Bütçe Farkı; Kamu kesiminde bütçe içerisinde yer alan giderler önce belirlenir, sonra giderlere uygun gelir kaynakları oluşturulur. Özel kesimde ise önce gelirler belirlenir, bu gelirlere uygun giderler belirlenir. Bunun nedeni kamu kesiminin gelir oluşturma yetkisidir. Kamu kesiminde bütçelerin büyük kısmında hukuki zorunluluk vardır. Özel kesim bütçelerinde ise; bütçe yapma konusunda zorunluluk yoktur. Bütçenin Fonksiyonları: -Ekonomik Fonksiyon -Sosyal Fonksiyon -Siyasal Fonksiyon -Denetim Fonksiyon -Hukuki Fonksiyon Bütçenin ekonomik ve sosyal fonksiyonu, devletin üretici olarak kamu ekonomisi aracılığı ile mal ve hizmet üretmesi ve vergiler yoluyla milli gelirin önemli bir kısmını kendisine aktarması olarak karşımıza çıkar. Siyasal fonksiyonu ile bütçenin siyasal otorite tarafından onaylanarak bütün devlet kurumları için yürürlüğe girmesi ifade edilir. Hukuki fonksiyonu dendiğinde de, bütçenin yasama organınca temsil edilen bir kanun olması dolayısı ile yürütme organının buna göre uygulaması anlaşılır. Aynı zamanda bütçenin denetim görevide vardır. BÜTÇE PRENSİPLERİ Bütçenin hazırlanma, görüşülme, onaylama, uygulanma ve denetim aşamalarını ilgilendiren uyulması bütçe başarısı açısından gerekli olan kurallardır. Bunlar; 1-Bütçenin Genellik Prensibi: Devletin gelir ve gider tahminlerinin tümünün ayrıntılarıyla bütçede yer almasına bütçenin genellik prensibi denir. Bütçe dışında hiçbir devlet geliri ve harcamasının bırakılmamasıdır. Tüm gelirler ortak bir havuzda toplanıp, tüm harcamalar yine bu havuzdan yapılır. Bu yöntemde gelirler ve giderler gayri safidir. Buna gayrisafi yöntemde denir. Gelirleri toplayan kuruluş, giderlerini düşüp bütçeye net gelir yazamaz ya da kuruluşlar bütçe ile aldıkları ödeneklere, kendi faaliyetlerinden gelirlerini ekleyerek harcamalarını çoğaltamazlar. Gelir ve giderlerin eksiksiz olarak yani, biriyle diğerini mahsup etmeksizin veya gelir arkasında gider ve gider arkasında gelir gizlemeksizin bütçeye yazılması halinde, bu ilke geçerlidir. Kamu kuruluşlarının gelir kaynağı oluşturup harcamalarını arttırması engellenmiştir. Yasama organınca kabul edilen miktarda harcama yapabilirler. Elde edilen gelir bütçeye aktarılır. Bu prensip hiçbir vergi gelirinin herhangi bir hizmete tahsis edilememesi sonucunu doğurur. Buna “adem-i tahsis yöntemi” de denir. Ör. Trafikten elde edilen gelirin trafiğe harcanmayıp genel bütçe gelir yazılması gibi. 2) Bütçenin Tekliği Prensibi: Birlik ya da yeknesaklık prensibi de denir. Devletin tüm gelir ve giderlerinin bir tek bütçede toplanması gösterilmesini ifade eder. Bazı maliyecilere göre, mahalli idareler ve KİT’lerin ayrı bütçesinin olmasını bütçenin tekliği ilkesinin ayrıcalığı görürler. Bu yanlıştır. Şöyleki; yerel yönetimlerin ayrı bir kamu hizmeti kademesi olduğu için bütçesininde ayrı olması doğaldır. KİT’ler ise ticari ve sınai olan da piyasa şartlarına göre faaliyette bulunan piyasa işletmeleridir. Ayrı bir bütçelerin olması ve buna uymaları gerekir. Bütçenin tekliği ilkesinin ayrıcalıkları; katma bütçeli kuruluşların bütçeleri; döner sermayeli işletmeler ve fonlardır. Nedeni bu kuruluşların genel (merkezi) bütçe dışında gelir ve giderlerini gösterir ayrı bütçelerinin olmasıdır. Yani merkezi hükümet kademesinde kamu faaliyeti gören bu kuruluşların genel bütçeden ayrı bütçeleri vardır. 3-Bütçenin Yıllık Olması Prensibi: Bütçe gelir ve giderlerine ilişkin izin ve yetkilerin bir yıl için verilmesini öngören prensiptir. Bir yıllık dönemin genel olarak kabul edilme nedeni hasat, iklimler gibi doğal olayların akışı ile ekonomik faaliyetlerin planlanmasında ve hesaplanmasında yaygın bir zaman ölçüsü olmasındandır. 4-Bütçede Önceden İzin Alma Prensibi: Belli bir döneme (mali yıla) ait harcama yapma ve gelir toplama yetkisinin, yasama organınca o mali yıl başlamadan önce bir bütçe yasası ile yürütme organına verilmesi, önceden izin alma ilkesi olarak adlandırılır. 5-Bütçenin Açıklığı Prensibi: Bu ilke; bütçe tahminlerinin ve bütçe uygulama sonuçlarının incelemek isteyen herkes tarafından kolayca anlaşılacağı şekilde düzenlemesini gerektirir. 6-Bütçenin Samimiyet Prensibi: Maliye Bakanlığınca bütçe tahminlerinin doğruyu ve gerçeği yansıtabilecek biçimde hazırlanması gerekir. 7-Bütçenin Doğruluk Prensibi: Bütçede yer alan gelir ve gider tahminlerinin ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullara uygun olmasıdır. Böylece doğru tahmin ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşulların bozulmadan iyileşmesini sağlayacaktır. 8-Bütçenin Denkliği Prensibi: Bütçede gelir ve giderlerin eşit olması gerekir. Bütçe tahminlerinde veya başlangıçta hazırlanan bütçenin denk olması bütçenin uygulama sonuçlarının denk olacağı anlamını taşımaz önemli olan bütçe uygulama sonuçlarında sağlanan denkliktir. Bu denklik aynı zamanda bütçede samimiyet, doğruluk ilkelerine uyulduğunu gösterir. 9-Bütçenin Aleniliği Prensibi: Bütçe tasarısının hazırlanmasından başlayarak kesin hesap kanununa kadar geçen sürece ortaya çıkan bütün belgelerin gerçek durumu yansıtacak biçimde yayınlanması gerekir. Böylece bütçe ile ilgili bilgiler kamuoyunun dikkatine ve bilgisine sunulmaktadır. 10-Bütçenin Tasarruf Prensibi: Bütçe lüks ve savurgan giderleri önlemelidir. Belli bir gider ile en yüksek fayda ya da belirli bir faydanın minimum giderlerle elde edilmesini sağlayacak biçimde uygulanmalıdır. TÜRKİYE’DE BÜTÇE UYGULAMASI Bütçenin Hazırlanması: Dünyada parlamenter rejimlerde bütçenin yasa olması nedeniyle yürütme organınca hazırlanması esastır. Ancak taslağın hazırlanması güç ve teknik bir iş olduğu için yasayla bu görev hükümetlere verilmiştir. Türkiye’de Bütçe Hazırlığı Süreci: Ülkemizde bütçe çalışmaları; Maliye Bakanlığınca hazırlanıp Başbakan Onayı ile yayınlanan, bütçe hazırlıklarında dikkat edilecek ilkeleri belirten Bütçe çağrısı ile başlatılır. Kuruluşlar bütçelerini Bütçe Çağrısı ve Bütçe Hazırlama Rehberinin belirlediği ilkeler doğrultusunda yaparlar. Maliye Bakanlığıda kendi bütçesini ve ilerde anlatılacak olan genel bütçe için gelir bütçesinin hazırlıklarını yürütür. M.B. kendi bütçelerini hazırlayıp, Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğüne teslim eder. Kuruluşlar cari ve transfer ödenekleri ile ilgili önerilerini Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğüne sunarken, yatırım harcamaları ile ilgili isteklerini DPT (Devlet Planlama Teşkilatına) yaparlar. Bu istekler incelenip onaylandıktan sonra bu kuruluşlar tarafından Maliye Bakanlığına gönderilir. Maliye Bakanlığı, bu yatırım projeleri için DPT tarafından belirlenen ödenekler olduğu gibi kuruluşların bütçelerine koyarlar. DPT, yıllık program hazırlıkları ile birlikte, kuruluşların yatırım projelerini ve bunlara ilişkin ödenek önerilerini plan ilkeleri doğrultusunda inceler ve değerlendirir. DPT’nca onaylanan yatırım projeleri ve bunların ödenekleri; bütçe yasa taslağı Bakanlar Kuruluna sunulmadan önce, bütçede yer alabilmeleri için Maliye Bakanlığına gönderir. Yatırım ödenekleri DPT’ye sunulduktan sonra Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müd.’lüğüne (Maliye Bakanlığı) gönderilir. Cari ve transfer ödenekleri üzerinde, kuruluş yetkilileri ile M.B. devlet bütçe uzmanları arasında bütçe görüşmelerinde bilgi alış verişi değerlendirme ve pazarlık sonucu anlaşma sağlanır. Anlaşma sağlanamazsa; sorun Bakanlar ile Maliye Bakanı arasında ve gerekirse Başbakan düzeyinde sonuca ulaştırılır. Maliye Bakanlığında gelirlerin tahmini ve gelir bütçesinin hazırlanması Gelirler Genel Müdürlüğünün görevidir. Tahminlerin yapılmasında genellikle 2 yöntem uygulanır. 1) Otomatik usuller yöntemi; bu yöntemde kendi içerisinde, a) bir önceki bütçe gelirlerinin aynen alınması usulü b) Gelir artışlarının ortalamasını dikkate alan otomatik yöntem (son birkaç yılın gelir artışlarının ortalamasının son yıl gelirleriyle çarpılması sonucu bulunur) c) Ortalama usül: (Son birkaç yılın gelirlerin ortalaması alınır. Bu ortalama yeni bütçenin gelir tahmini makamı olarak kabul edilir.) 2) Takdir usulüdür. Ekonomik bazı verilerden yararlanarak hiçbir usül dikkate alınmadan gelirlerin tahmindir (istatistiklerden, milli gelir ve milli muhasebe rakamlarından ve diğer milletlerarası her türlü verilerden yararlanılır) Bu iki yöntem rakip değil birbirini tamamlayıcı olarak kullanılır. M.B. gelirlerin tahmininde karma bir sistem uygulamaktadır. Bakanlık tahmini içinde bulunduğu yılın ilk 8 aylık gerçekleşen gelirlerine bir evvelki yılın son 4 aylık gerçekleşen gelirlerini ekleyerek gelecek yılın tahmini gelirlerini elde etmektedir. Bakanlık uygun gördüğü miktarda kalemlerden indirim ya da artırım yapabilir. M.B. gelir ve gider bütçelerini, bütçe yasası metnini ve ilişik belgeleri birleştirip yıllık bütçe tasarısını oluşturur ve TBMM’ne sunulmak üzere Bakanlar Kuruluna teslim eder. Anayasanın 162. md. Göre genel ve katma bütçe tasarıları ve milli bütçe tahminlerini gösteren raporun mali yılın başından en az 75 gün önce Bakanlar Kurulunca TBMM’ne sunulmasını öngörmektedir, yani engeç 17 Ekimde bütçe tasarılarının TBMM’ne sunulması gerekmektedir. Bütçenin Yasama Organından Geçirilmesi: Parlamenter rejimlerde bütçenin görüşülüp onanma yetkisi yasama organına aittir. Parlamenter olmasına karşın bu yetki fiilen yürütme organında da olabilir. Yasama organının yetkisi 1) Bütçeyi yürütme organından geldiği gibi aynen kabul etmek 2) yasama organı bütçeyi arama yetkisine fiilen sahip olmakla birlikte bu yetkisi sınırlı ve kısıtlıdır. Bu sınırlama bütçeyi red veya kabul edememe anlamına gelmez. Ancak belirli kurallara uyularak değiştirilmesi söz konusudur. 3) Yasama organı bütçeyi istediği gibi değiştirebilir. Bu farklı görüşler ülkelerin benimsedikleri siyasal yönetim biçimlerinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizde bütçe tasarısı; Bakanlar Kurulunca, TBMM’ne sunulduktan sonra, incelenmek üzere, Bütçe Komisyonuna gönderilir. Bu komisyon 40 kişiden oluşur. Komisyonun kuruluşundan iktidar grubuna veya gruplarına 25 üye verilmek koşulu ile, siyasi parti gruplarının ve bağımsızların oranlarına göre temsil göz önünde tutulur. Bütçe komisyonunda en çok 55 gün süre ile bütçe tasarısı üzerinde görüşmelerde bulunur ve gerekli değişiklikler yapılır. Bütçe üzerinde gider arttırıcı ve gelir azaltıcı değişiklikler, meclis genel kurulunda yapılamazken, bu komisyonda yapılabilir. Bütçe yasa tasarısı TBMM’nce kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı onayına sunulur. Cumhurbaşkanı diğer yasalar için sahip olduğu yetkiyi, 15 gün içinde bir daha görüşülmek üzere TBMM’ne geri gönderme (veto) hakkını bütçe yasası söz konusu olduğunda kullanamaz. İmzadan sonra R.G.’de yayınlanan bütçe, mali yıl başı olan 1 Ocak tarihinde yürürlüğe girer. Bazen bütçeler reddedilir, gelir toplanması ve giderlerin yapılabilmesi için geçici bütçe kabul edilinceye kadar, geçmiş yıl bütçesinin belli bir tutarının (2/12, 3/12, 4/12’sinin) uygulanmasının sürdürülmesi gelirlerin toplanması ve giderlerin yapılması konusunda hükümete yetki ve izin veren bir yasadır. Bunların hazırlanmasında ivediliği nedeniyle bu yöntem uygulanmaz. Yasama organına sunulması ve görüşülüp onanmasında bütçe için izlenen yol ve yöntemin çok kısaltılarak aynen izlenmesi gerekir. Onandıktan sonra Cumhurbaşkanınca veto hakkı kullanılmaksızın mali yıl başında RG’de yayınlanıp yürürlüğe girer. Geçici bütçe sonra çıkarılacak mali yıl bütçesine eklenir ve böylece hukuki varlığı sona erer. KAMU GELİRLERİ 1) VERGİLER: Kamu yönetimlerince kamu gereksinimlerini karşılamak amacı ile, belli bir hizmet karşılığı olmaksızın, yasalara dayalı olarak kişi ve kurumlardan devletin veya vergilendirme yetkisine sahip kamu kuruluşlarının egemenlik haklarına dayanarak zorla almış oldukları paralardır. Verginin özellikleri; 1-Kamusal ihtiyaçlarının karşılanması, vergi alınmasının temel nedenidir. 2-Cebir (zor) ögesine dayanması. Bu cebir devletin egemenlik hakkına dayalı yasayla düzenlenen bir ögedir. 3-Verginin karşılıksız olması, kamusal malların finansman özelliğini yansıtmaktadır. Vergi karşılığı mükellefler bir mal veya hizmet telsini isteyemez. 4-Kesin olması; verginin geri ödemesi mümkün değildir. 5-Özel ekonomilerden kamu ekonomisine yapılan bir transferdir. 6-Verginin parasal bir transfer olması da çağımıza özgü bir özelliktir. Geçmişte mal ve hizmetle ödenen vergi günümüzde tamamen para ile ödenmektedir. 2) HARÇLAR Kamu yönetimlerince belirli kamu hizmetlerini karşılamak amacıyla bu hizmetlerden yararlananlardan yasaya dayalı olarak zorla tahsil edilen paralardır. Vergide belli bir karşılığın bulunmaması ilkesi benimsenirken harçta belirli bir karşılığın bulunması söz konusudur. Harca bir fiyat ya da ücret olarak bakılamaz, çünkü alınan harç görülen hizmetin maliyetinin çok altında kalmaktadır. 3) RESİMLER Belli bir hizmetin veya işin görülmesi için yetkili makamlardan alınan izin karşılığı ödenen bir paradır. Harçla alınan bedel iken, resim belli bir hakkın elde edilmesi, veya izin karşılığı ödenmektedir. Uygulamada resim bazen vergilere, bazen harçlara çok yaklaşmıştır, daha çok yerel yönetimlerin

1 yorum:

Adsız dedi ki...

cok güzel